Jacques Derrida'nın Yapısöküm Paradigması Üzerinden Adalet Anlayışı
- Furkan Tunca

- 19 Eki 2024
- 4 dakikada okunur
Giriş
Adalet, hukuk sistemlerinin temel taşlarından biri olarak, toplumsal düzenin sağlanmasında merkezi bir rol oynar. Ancak adaletin doğası ve uygulanabilirliği üzerine süregelen felsefi tartışmalar, onun mutlak bir kavram olmadığını göstermektedir. Jacques Derrida, geliştirdiği yapısöküm (deconstruction) yöntemi ile metinlerin ve kavramların anlamını sorgularken, adaletin de hukuki metinler ve normlarla sınırlandırılamayacağını savunur. Ona göre, hukuk adalet arayışında yetersiz kalır; her yasa uygulaması, adaleti hedeflese bile tam anlamıyla adil olamaz.
Bu yazıda, Derrida’nın yapısöküm teorisi çerçevesinde adalet kavramı ve hukuk sistemi arasındaki ilişki ayrıntılı biçimde incelenecektir. Öncelikle yapısökümün temel ilkeleri açıklanacak, ardından adaletin nasıl sürekli ertelenen ve ulaşılamaz bir ideal olarak görüldüğü ele alınacaktır. Ayrıca, Derrida’nın görüşlerinin yargı süreci, hukuki yorum ve yasa kavramları üzerindeki etkisi tartışılacaktır.
1. Yapısöküm: Bir Eleştiri Metodu Olarak Anlamın Sınırlarını Zorlamak
Yapısöküm, anlamın merkezi ve sabit olmadığını savunan bir eleştiri yöntemidir. Derrida, dilin ve metinlerin doğasını analiz ederek, anlamın her zaman bağlama göre değiştiğini ve ertelendiğini gösterir. Yapısöküm, kavramların ikili karşıtlıklar üzerinden tanımlandığını ve bu karşıtlıkların hiyerarşik bir yapıya sahip olduğunu öne sürer. Örneğin, hukuk/adalet, iç/dış ya da yasa/yorum gibi kavram çiftlerinde biri diğerine göre öncelik kazanır. Ancak Derrida’ya göre, bu ikilikler sorgulandığında, metinlerin sunduğu anlamlar çelişkilerle doludur ve asla tek bir anlama sabitlenemez.
Différance (Fark ve Erteleme): Derrida, anlamın hiçbir zaman kesin bir şekilde ortaya çıkmadığını ve her zaman ertelendiğini belirtir. Adalet de bu bağlamda sürekli ertelenir ve hiçbir yargı kararında tam olarak gerçekleştirilemez. Her yasa uygulaması adaleti hedeflese de, adalet her seferinde “gelecekte” bir şeye dönüşür.
Merkezin Kaybı: Yapısöküm, kavramların anlam merkezlerinin olmadığını ortaya koyar. Bir metin, ya da burada olduğu gibi bir yasa, kendi içinde belirsizlikler ve çelişkiler barındırır. Hukuk normatif bir sistem sunsa bile, metinlerin yoruma açık yapısı adaletin ne olduğunu tartışmalı kılar.
2. Adalet ve Hukuk: Derrida’nın Kavramsal Ayrımı
Derrida’ya göre, hukuk ve adalet birbirinden ayrıdır. Hukuk (law), kurallar ve normlar bütünü olarak belirli bir sistemin ürünüdür. Ancak adalet (justice), hukukun sınırlarını aşan ve sürekli olarak yeniden tanımlanması gereken bir idealdir. Derrida, hukukun her zaman eksik ve kısıtlı olduğunu, bu yüzden her yargı uygulamasının aslında adaleti tam anlamıyla gerçekleştiremeyeceğini savunur.
Yasa ve Şiddet: Derrida, "Force of Law" adlı eserinde hukukun her zaman bir tür şiddet içerdiğini öne sürer. Yasa koymak, belirli sınırlar çizmek ve bu sınırları ihlal edenleri cezalandırmak anlamına gelir. Ancak bu, her zaman adaleti sağlamak anlamına gelmez; çünkü yasa, bazı hakları tanırken bazılarını dışlar.
Adaletin Ulaşılamazlığı: Derrida, adaletin hiçbir zaman tam olarak gerçekleştirilemeyeceğini savunur. Her yasa uygulaması, adaleti sağlamaya yönelik bir çaba olsa da, her uygulama aynı zamanda başka bir şeyi adaletsiz kılar. Örneğin, bir mahkeme kararının bir taraf lehine olması, diğer tarafın mağduriyeti anlamına gelir.
3. Yapısöküm ve Yargı Sürecinin Analizi
Derrida’nın yapısöküm teorisi, hukuki süreçlerin ve yargı kararlarının doğasını sorgulamak için güçlü bir araç sunar. Yargıçların karar verme süreçleri, hukuk metinlerinin bağlama göre yorumlanması anlamına gelir. Her yargı kararı, aslında hukukun yapısöküme uğradığı bir andır; çünkü yargıç, yasa metnini katı bir şekilde uygulamak yerine, metni yeniden anlamlandırmak zorundadır.
Hukuki Yorumun Belirsizliği: Her yasa metni, uygulandığı durumlara göre farklı yorumlanabilir. Örneğin, "adil yargılanma hakkı" gibi bir kavram, her durumda farklı bir biçimde değerlendirilebilir ve farklı sonuçlar doğurabilir.
Emsal Kararların Yapısı: Emsal kararlar, hukuki sistemde öngörülebilirlik sağlamak amacıyla kullanılır. Ancak Derrida’ya göre, her yeni karar aslında önceki kararların anlamını da değiştiren bir yapısöküm sürecidir. Bu yüzden hukuk hiçbir zaman tam anlamıyla sabit ve değişmez olamaz.
4. Adaletin Ertelenmesi ve Sonsuz Sorumluluk
Derrida, adaletin bir ideal olarak sonsuz bir sorumluluk getirdiğini savunur. Her yargı kararı adaleti gerçekleştirmeye çalışsa da, bu süreç hiçbir zaman tamamlanmaz. Adalet her zaman gelecekteki bir hedef olarak kalır ve her yeni durum, yeniden yorumlanmayı gerektirir.
Mesihçi Adalet: Derrida, adaletin her zaman bir geleceğe ait olduğunu ve hiçbir zaman tam olarak gerçekleştirilemeyeceğini belirtir. Bu yüzden adalet, sürekli peşinden koşulması gereken, ancak asla ele geçirilemeyen bir idealdir.
Hukukçuların Sorumluluğu: Derrida’nın görüşüne göre, hukukçular ve yargıçlar, her kararlarında adaletin imkânsızlığı ile yüzleşirler. Bu, onları daha fazla sorumluluk almaya ve yasaları sürekli olarak yeniden yorumlamaya zorlar.
5. Hukukta Yapısöküm: Hukuki Metinlerin Yeniden Okunması
Derrida’nın yapısöküm yöntemi, hukuk eğitimi için de önemli sonuçlar doğurur. Hukuk öğrencileri ve hukukçular, yasal metinlerin sabit bir anlam taşımadığını kabul ederek, her metni yeniden okumaya ve yorumlamaya açık olmalıdır. Hukuki metinlerin eleştirel bir gözle incelenmesi, adaletin sağlanmasında yeni yollar bulmak için bir fırsat sunar.
Hukukun Esnekliği: Yapısöküm, hukukun esnekliğini artırabilir. Hukukçuların metinlere eleştirel bakışı, adaleti her durumda yeniden aramalarına olanak tanır.
Yargı Sistemine Eleştirel Bakış: Yapısöküm, yargıçların ve hukukçuların hukuku mutlak bir otorite olarak değil, sürekli değişen ve yeniden yorumlanan bir araç olarak görmelerini sağlar.
6. Sonuç: Adaletin Sürekli Arayışı
Jacques Derrida’nın yapısöküm paradigması, adaletin hiçbir zaman tam olarak sağlanamayacağını ve her zaman hukukun ötesinde bir ideal olarak kalacağını gösterir. Hukuk, normatif yapısıyla toplumsal düzeni sağlamaya çalışırken, her zaman eksik kalır ve adaleti tam anlamıyla gerçekleştiremez. Yapısöküm, hukukun bu eksikliklerinin farkına varılmasını sağlar ve hukukçulara, adaleti sürekli aramaya devam etme sorumluluğu yükler.
Sonuç olarak, Derrida’nın yapısöküm teorisi, hukukçulara ve yargıçlara, yasaların mutlak olmadığını hatırlatarak, adaletin her zaman daha fazlasını aramayı gerektiren bir süreç olduğunu gösterir. Adaletin hiçbir zaman sona ermeyen bir arayış olduğu gerçeği, hukuk sistemlerinin sürekli olarak gelişmesini ve değişmesini teşvik eder.
Kaynakça
Derrida, Jacques. Force of Law: The "Mystical Foundation of Authority." Cardozo Law Review, 1990.
Cornell, Drucilla. The Philosophy of the Limit. Routledge, 1992.
Critchley, Simon. *Ethics-Politics-Subjectivity: Essays

